TRAKYA'DA SOSYAL YAPI
Trakya Bölgesi, bütün Türkiye'de olduğu gibi etnik ve kültürel olarak zengin bir yapıya sahiptir. Balkanlar'daki Türk nüfusunun, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan günümüze kadar farklı dönemlerde Türkiye'ye göçlerinden en büyük payı Trakya Bölgesi almıştır.
Trakya'da nüfusun büyük kesimini oluşturan göçmenlerin yanı sıra, Bölgede uzun süredir yerleşik olarak yaşayan göçebe kültürün önemli temsilcileri olan Romanların, Bölge içindeki nüfusları diğer bölgelere göre oldukça büyüktür. Trakya'daki tüm yerleşim yerlerinde Romanlara rastlamak mümkündür.
Diğer bir grup ise Bölgenin doğusunda hızlı sanayileşme sonucunda bölgeye göç eden insanlardır. Bu topluluk Türkiye'nin dört bir yanından gelen insanlardan oluşmaktadır. Ayrıca Trakya Bölgesi'nin batısında tarımdan yeterince gelir elde edemeyenlerin topraktan koparak sanayi bölgelerine göç ettikleri görülmektedir.
Trakya Bölgesi'nin sınırlarda işlenen suçlar (kaçakçılık, insan kaçakçılığı vs.) hariç tutulduğunda Türkiye'de en az suç işlenen bölge olması, Trakya'da insanlarının birlikte yaşama kültürüne sahip olduğunu ispat eden önemli bir veridir.
Birlikte yaşama kültürü ile ilgili en önemli sorun, Bölgede alt gelir grubundaki sakinlerin sosyo-ekonomik koşullarının ortalamanın altında olmasıdır. Birçok il ve ilçe merkezinde alt gelir grubundaki vatandaşlarımızın yaşadığı mahallelerinin ayrı bir yerde olması ve fiziki koşullarının ortalamanın altında bulunması, bu kesimlerin yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. Zorunlu eğitime devam edemedikleri, sağlık kuruluşlarına başvurma ve buralardan yardım talep etme konusunda çekimser davrandıkları, kamu kuruluşlarından olan hizmet talepleri konusunda toplumun diğer kesimlerine göre daha az bilgi sahibi oldukları ve bu hizmetlerden yeterince yararlanamadıkları gibi olgular, bu mahallelerde yaşayan toplumla bütünleşmesinde sorunlar olduğunu göstermektedir.
Bölgede, 1980'lerin ardından yaşanan hızlı sanayileşme toplumsal yapıyı da etkilemiştir. Diğer bölgelerden Trakya'ya işçi olarak gelenler, özellikle Çorlu ve Çerkezköy ilçelerine yerleşmişlerdir. Kırklareli iline bağlı Lüleburgaz ilçesi ise daha az da olsa yine bu işçilerin göçünden etkilenmiştir. Gelen göçler, Türkiye'nin bütün bölgelerinden gerçekleşmektedir. Bölgede bulunan Organize Sanayi Bölgeleri ve OSB dışındaki alanlarda dağılmış birçok sanayi kuruluşunun iş gücü talebi bu bölgelere olan göç miktarını şekillendirmektedir.
Yeni gelenlerin bölgenin kültür ve değerlerine entegrasyonunda bazı küçük zorluklar yaşansa da, dünyadaki benzerlerine nazaran daha başarılı bir entegrasyon sürecinin yaşandığı kabul edilmektedir.
İstanbul ve çevresindeki sanayi üretiminin daha da yoğunlaşması ve İstanbul'daki bazı endüstrilerin diğer bölgelere kaydırılması ile ilgili çalışmaların devam etmesi, Trakya Bölgesi üzerindeki nüfus baskısının artacağını işaret etmektedir. Tekirdağ'da faal olarak çalışan iki adet limanın bulunması, Bölgedeki altyapısı tam olan OSB'lerin ve diğer sanayi bölgelerinin yeni yatırımlara uygun olması gibi koşullar Bölgeyi sanayi kuruluşları için daha da cazip hale getirmektedir. Şu ana kadar göçle ilgili ciddi bir sosyal sorun yaşanmamasına rağmen, hızlı nüfus artışına yönelik tedbirlerin alınması gerekmektedir.
TRAKYA'DA DEMOGRAFİK YAPI
Trakya Bölgesi genel olarak, Türkiye yaş ortalamasının çok az üstünde bir ortalamaya sahiptir. Bağımlılık oranının %28'lerde olduğu Trakya'da, 25 yaş altı nüfusun yaklaşık %52 olması, Türkiye nüfus dinamiklerine uygun olduğu gibi; Trakya'nın da genç bir nüfusa sahip olduğunu göstermektedir. 1990'lar sonrasında Bölgedeki illerden Edirne ve Kırklareli'nin dışarıya göç veren; Tekirdağ'ın dışarıdan göç alan il olma özelliği giderek kaybolmaktadır. Kırklareli ve Edirne'deki dışa göç verme oranları oldukça azalmıştır ve Tekirdağ'daki dışarıdan göç alma durumu Bölgedeki sanayi üretimin miktarıyla doğrudan ilgilidir. Ekonomik krizin yaşandığı dönemlerde sanayi üretimi azalma gözlenmiştir. Buna bağlı olarak da Tekirdağ'a dışarıdan gelen göçün azaldığı sonucuna ulaşılabilir.
Trakya'da ortalama yıllık nüfus artışı %2'lere yakındır. Tarımsal üretimden sanayi üretimine geçişin hızlanması Bölge nüfusunu ve kırsal alandan il ve ilçe merkezlerine göçü artırıcı etki yapmaktadır. 2000 yılına kadar bu etki izlenmiştir. 2000 yılında yaşanan ekonomik kriz ve Bölgede topraksızlaşarak tarımdan kopan nüfusun hareketlen ile Bölge içi göç artış göstermiştir. 2000 - 2010 döneminde yaklaşık %2'lik bir nüfus artış hızı ile Bölgenin durağan bir demografik yapıya büründüğü görülmektedir. Bu dönemde gençlerin eğitime daha yüksek katılım göstermesi bu durağanlıkta bir istisna oluşturmaktadır. Bölge içindeki göç, Bölge dışından gelen göç, kırsal kesim ve şehir merkezleri nüfus oranları 2000 yılı öncesi döneme göre daha durağan bir seyir izlemektedir.
Nüfusun üçte ikilik bölümü il ve ilçe merkezlerinde, üçte birlik bölümü ise kırsal alanlarda yaşamaktadır. 1990'larda bu oran yarı yarıya iken, giderek il ve ilçe merkezlerine doğru bir nüfus akımı görülmektedir
BÖLGE EKONOMİSİ
Trakya Bölgesi'ndeki üretimin ana sektörlere göre dağılımını incelemek, Bölgenin gelişimi hakkında ipuçları vermektedir. Trakya Bölgesi'ndeki toprakların, büyük bir çoğunluğu tarıma elverişli araziden oluşmaktadır. Bu yönüyle bile Trakya, diğer bölgeler dikkate alındığında eşsiz bir potansiyele sahiptir. Ancak, Trakya'nın ürettiği katma değerin sadece %11,5'i tarımdan elde edilmektedir.
Sanayi üretiminde Trakya Bölgesi Türkiye'de dördüncü en yoğun bölgedir. 2004 yılındaki %32,8'lik katma değer payı 2008 yılında %35'lere yükselmiştir. Bölgedeki yeraltı su kaynaklarının bol olması ve bu durumun su kullanan endüstrilere önemli maliyet avantajı sağlaması, Bölgenin İstanbul'a yakınlığı ve Bölgede sınai üretime açılmış alanların neredeyse yarısının hala boş olması, Bölgede bulunan OSB ve Serbest Bölgenin iyi bir altyapı ve önemli mali avantajlar sunuyor olması; Bölgedeki sanayi üretiminin artmasını sağlayan hatırı sayılır nedenlerdir.
Sanayi üretimi küresel ve yerel ekonomik krizlerin olumsuz etkilerine açıktır. Özellikle Bölgede üretilen ürünlerin önemli bir kısmının ihraç edildiği düşünülürse, krizlerin dış etkilerinin ne denli büyük olabileceği daha iyi anlaşılacaktır, İstanbul'daki sanayi üretiminin kaydırılması, Bölgedeki sanayi yoğunluğunu daha da artıracak ve yukarıda belirtilen etkilerin daha güçlü hissedilmesine neden olacaktır.
Bölgedeki sanayilerle ilgili olarak üç temel nokta üzerinde özellikle durmak gerekir:
Bölgedeki sanayinin büyük bir kısmı, merkezi İstanbul'da olan ve vergilerini İstanbul üzerinden ödeyen firmalardır.
Sanayi üretimi, Bölge dışından insanlara olduğu kadar Trakya'da işsiz olanların ve tarımdan kopan insanların da istihdam anlamında sığındıkları bir limandır.
Bölgedeki sanayinin plansız gelişimi, doğal kaynakların özellikle de Ergene Nehri ve etrafındaki alanların kirlenmesine neden olmuş ve Bölgenin ancak uzun dönemde sarılabilecek bir yarası haline gelmiştir.
Çorlu, Çerkezköy ve Lüleburgaz üçgeninin dışında kalan alanlardaki sanayinin varlığı da unutulmamalıdır. Edirne ve Kırklareli'nde süt ürünleri, bitkisel yağ tesisleri, et işleme tesisleri ve benzeri işletmeleri içeren tarıma dayalı sanayi; Şarköy ve Uzunköprü'de yapılan şarapçılık işletmeleri; Hayrabolu'da tarım makineleri üreticileri Bölgenin yoğun sanayi Bölgeleri dışındaki sanayi kuruluşlarıdır. Bu sanayi kuruluşları, Bölgenin batı kesiminin kalkınmasının planlanmasında önemli roller üstlenebilecek potansiyele sahiptir.
Trakya'da sanayi ve tarım dışında turizm potansiyeli olmasına rağmen; henüz Bölgede turizm bir sektör haline gelememiştir. Eski Osmanlı başkenti olan Edirne, doğal güzellikleri ve Fatih'in toplarını döktürdüğü Demirköy'ün bulunduğu Kırklareli ve Macarların milli kahramanı Rakoczi'nin yaşadığı evin bulunduğu, doğa güzelliklerine sahip ve doğa sporlarının yapılabildiği Tekirdağ, Bölgenin turizm alanında atılım yapabileceğinin göstergesidir. Turizmde kısmen faal olduğu bilinen Şarköy, İğneada, Kıyıköy, Enez ve Edirne Merkez gibi destinasyonlardan; turizm altyapısının tam olarak geliştirilememesi, hizmet kalitesindeki düşüklük ve organizasyon eksiklikleri gibi sebeplerden ötürü yeterli verim alınamamaktadır.
Turizm sektörünü de kapsayan hizmet sektörünün, tüm dünyada ve Türkiye'de olduğu gibi Trakya Bölgesi'nde de toplam katma değer içindeki payı gün geçtikçe artarak %50'lere yaklaşmış durumdadır. Bu oranın gelişmiş ülkelerde %60'lara vardığını da ifade etmek gerekmektedir. Hizmet sektörünün katma değerinin, toplam üretim içinde %50'ler seviyesinde olması ve zaman içinde artış göstermesi, Bölgede hizmet sektöründe istenilen düzeye yaklaştığını göstermektedir. Ancak, Bölgedeki hizmet sektörünün kalitesinin geliştirilmesi gerekliliği. Bölgeyi ziyaret edenlerin gözünden kaçmamaktadır.
TRAKYA'DA ÇEVRE
Trakya Bölgesi'nin en önemli doğal kaynağı, yılda en az bir kez ürün verebilen ve Bölgenin neredeyse tamamını kaplayan tarım arazileridir. Bununla birlikte zengin yer altı suları; Kırklareli il sınırları içindeki Longoz ormanları ve diğer doğal varlıklar; Karadeniz, Marmara Denizi ve Ege Denizi kıyı şeritleri; Yıldız Dağları'ndan doğan. Bölgenin içinde uzun bir yol kat ederek Meriç Nehrine katılan ve Ege'ye akan Ergene Nehri; linyit, kömür kaynakları başta olmak üzere diğer maden kaynakları bölgenin sahip olduğu diğer önemli doğal kaynaklardır.
Çevre kirliliği, Trakyalıların üzerinde yoğun olarak tartıştıkları önemli konulardan bir tanesidir. Özellikle Çorlu-Çerkezköy-Lüleburgaz hattında yüksek miktarlarda su kullanan sanayi üretim yerlerinin, yer altı sularını ucuza kullanabilmesi, Bölgede kirliliği hat safhaya ulaştırmıştır. Bölgede arıtması olan belediye sayısının toplamın sadece %5'i civarında olması, arıtması olmayan birçok sanayi kuruluşu, bu kirliliğin nasıl oluştuğunu açıklamak için yeterli bir veri gibi gözükmektedir. Marmara Denizi ise 1980'lerden sonra başlayan ve Marmara Denizi'nin çevresinde yoğunlaşan kentleşme ve onun getirdiği sıvı atıklar nedeniyle ciddi anlamda kirletilmiştir. Ayrıca Ergene Nehri'ndeki kirlilik seviyesi de geri döndürülmesi zor bir noktaya ulaşmış, nehir adeta canlı yaşamından uzak elverişsiz hale gelmiştir. Toprak ve su kirliliği konusunda, en temiz bölge olarak Istranca Dağları ve etrafındaki alanlar dikkat çekmektedir. Bu Bölgede bozulmamış bir doğal yapı ve uzun yılların birikimi olan Longoz ormanları bulunmaktadır.
Trakya'daki illerden Edirne ve Tekirdağ, Türkiye'de en yüksek hava kirliliğine sahip illerdir. Ancak il merkezleri dışında hava kirliliği Bölgede henüz önemli bir sorun haline gelmemiştir.
Bölgede yer alan doğal kaynaklar arasında fazlaca bulunan linyitin, kalorisinin düşük olması ve çevre kirliliği yaratabilecek olması nedeni ile kullanımı uygun değildir.
TRAKYA'NIN KOMŞULARI
Trakya Bölgesi; Türkiye'nin kuzey batısında yer alan ve doğusunda büyük metropoliten İstanbul, kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Marmara Denizi ve batısında Ege Denizi bulunan; Yunanistan ve Bulgaristan'a sınırı olan bir bölgedir.
Trakya, üç denize de kıyısı olan tek bölgedir. Bu durum Bölge için birçok alanda avantaj yaratmaktadır. Bu avantajın Marmara Denizi'nin kirli olması ile bir miktar dezavantaja dönüşmüş olmasına rağmen; bakir Karadeniz kıyıları ve Saroz Körfezi Bölge için büyük fırsatlar oluşturmaktadır.
Trakya'nın en önemli komşusu olan metropoliten şehir İstanbul, Trakya için önemli bir avantajdır; ancak bazen de çok büyük bir tehdittir. Trakya'nın, İstanbul'un genişleme etkilerinden ve yapısal dönüşümünden etkilenmemesi mümkün değildir.
Batı sınırımızdaki Bulgaristan ve Yunanistan, Bölge halkının birçok akrabasının yaşadığı topraklar olmaları sebebiyle, Trakyalıların gönlünde önemli bir yere sahip olan ülkelerdir. Gönül bağımızın yanı sıra bu iki ülkenin Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeleri arasında yer alması, Trakya'yı da Türkiye-AB sınırı haline getirmiştir. Bu ülkeler Türkiye (daha geniş bir tanımlama ile Asya) ile Avrupa arasındaki bağı, Trakya aracılığı ile kurmaktadır.
TRAKYA'DA ENERJİ
Türkiye enerji talebi 1999-2010 arasındaki 11 yıllık dönemde 2009 yılında tüm Dünya çapında yaşanan ekonomik krize rağmen %47 artmıştır. Son 25 yıldır süregelen bu hızlı enerji artışı, enerjinin güvenli, çevreye duyarlı ve en az maliyetle arzının sağlanmasını zorlaştırmıştır. Arz güvenliğini sağlama amacı ile artan doğal gaz santrali yatırımları ile 1990'lı yılların ortalarından itibaren ithal kaynaklara olan bağımlılığın artması enerji kesintilerini azaltmış fakat cari açığı son derece olumsuz etkilemiştir. Yerli kömür kaynaklarının değerlendirilmesi sürecinde ise güvenli ve ucuz enerji arzı öncelikli amaç olmuş ve nihayetinde inşa edilen kömür santralleri çevreye önemli zararlar vermiştir.
Cumhuriyetin 100.yılı olan 2023 yılındaki hedeflerin belirlendiği günümüzde enerji politikalarında temel amaçlar yine enerjinin güvenli, sürekli, en ucuz maliyetle ve çevreye duyarlı şekilde arzının sağlanmasıdır. Bu amaçla yerli ve yenilenebilir kaynakların çevreye en az zararı verecek şekilde kullanılması ve bu suretle enerji ithalatının azaltılması hedeflenmiştir. Aynı zamanda daha rekabetçi piyasa yapısı oluşturularak enerjinin son tüketiciye olan maliyetinin düşürülmesi amaçlanmıştır.
Yüksek Planlama Kurulu tarafından 2009 yılında yayımlanan Elektrik Enerji Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi'ne göre 2023 yılına kadar tüm yerli linyit, hidroelektrik, jeotermal kaynakların ekonomiye kazandırılması ve en az 20.000 MW rüzgar ile mümkün olduğu kadar güneş enerjisi santralinin yapılması planlanmıştır. Bu amaçla 2011 yılında yenilenebilir kaynaklara, faaliyete geçmesinden itibaren 10 yıl süreli sabit fiyattan alım garantisi teşviki sağlanmıştır.
Enerjinin ekonomideki yükünü azaltmak için alınan bir başka önlem ise 2007 yılında yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Kanunu olmuştur. Kanun ve peşinden yayımlanan ilgili ikincil mevzuatlarda enerjinin binalarda ve sanayi tesislerinde daha verimli kullanılması için bir dizi teşvik ve zorunlu önlemler uygulamaya konulmuştur. Bu sayede talepteki artış hızının ekonomiyi olumsuz etkilemeyecek şekilde azaltılması ve enerji yoğunluğunun AB 27 ortalamasına yaklaştırılması planlanmıştır.
Enerjinin yerinde tüketimi ve bölgesel kalkınmayı destekleyecek nitelikte lisanssız elektrik üretimi uygulaması 2011 yılında devreye alınmıştır. EPDK tarafından yayımlanan yönetmeliğe göre 500 kW altı hidroelektrik, rüzgâr, biyokütle, güneş, jeotermal ve diğer yenilenebilir tesisler ile 50 kW altı mikrokojenerasyon tesisleri kurulması için lisans alma ve şirket kurma yükümlülükleri kaldırılmıştır. Ayrıca dağıtım şirketlerine bu tesislerden üretilen enerjiyi sabit fiyattan alma zorunluluğu getirilmiştir. Elektrik enerjisi piyasasına getirilen yeni uygulamalar ile piyasada önemli hareketlilik olmuş ve birçok yerli ve yabancı yatırımcı Türkiye elektrik piyasasında üretim yatırımı yapmıştır. Ayrıca, lisanssız elektrik üretim uygulamaları için başvuru süreçleri 2012 yılında başlamıştır ve devam etmektedir.
Elektrik piyasasındaki gelişmelerin Trakya bölgesinde önemli yansımaları olmuştur. Tüketimin yoğun olduğu bölgelere yakın olması sebebiyle arz güvenliği açısından stratejik önemi olan bazı doğal gaz santralleri yine Trakya bölgesinde inşa edilmiştir. Önümüzdeki dönemlerde bölgedeki kömür ve rüzgar kapasitesinin de değerlendirilmesi beklenmektedir. Ayrıca, bölgedeki tarım, hayvancılık, kentsel atık ve orman atıklarından elektrik enerjisi elde edilmesi konusunda önemli potansiyel bulunmaktadır.
Elektrik enerjisi haricinde Trakya bölgesi Türkiye'nin en büyük yerli doğal gaz rezervine sahip bölgedir. Mevcut durumda TPAO ve bazı özel kuruluşlar tarafından işletilmekte olan sahalarda Türkiye yerli doğal gaz üretiminin çoğunluğu Trakya bölgesinden sağlanmaktadır. BOTAŞ'ın işletmesini yaptığı ve Marmara Ereğlisi'nde bulunan LNG terminali ise hem ülkemize gelen sıvı doğal gazın gazlaştırılması hem de ihtiyaç anlarında şebekeye verilmesi için depolama hizmeti görmektedir. Bölgede yoğun şekilde petrol araması yapılmaktadır. Güneydoğu Anadolu bölgesi ile birlikte Türkiye'deki yerli petrol rezervlerinin en çok olduğu bölge Trakya bölgesidir. Son dönemlerde ABD'de ortaya çıkan ve doğal gaz fiyatlarını önemli ölçüde düşüren kaya gazı konusunda yapılan açıklamalara göre yine Güneydoğu Anadolu bölgesi ve Trakya bölgesi ön plana çıkmaktadır.
Trakya bölgesi son derece kritik öneme sahip olan elektrik, doğal gaz ve petrol kaynakları açısından önemli bir potansiyeli barındırmaktadır.
Trakya bölgesi elektrik talep gelişimi
Tekirdağ ili Edirne ve Kırklareli illerinin toplamından daha fazla enerji tüketmektedir. Tekirdağ ili aynı zamanda enerji tüketim artış oranında da diğer illere göre ön sıradadır. 2002-2010 yılları arasında Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli illerinin elektrik tüketimleri yıllık ortalama sırasıyla %11, %6 ve %2 olarak gerçekleşmiştir. 2008 yılında yaşanan ekonomik krizden bölgede en çok sanayi tüketimi yoğun olan Tekirdağ ili etkilenmiştir. Bununla birlikte ekonominin toparlanması ile birlikte 2010 yılında Tekirdağ'da elektrik tüketimi Türkiye ortalamasının çok üstünde %14 seviyesinde artış göstermiştir. 2010 yılında Trakya bölgesinde tüketilen elektrik miktarı Türkiye toplam tüketiminin %4,6'sı miktarında gerçekleşmiştir.
2002-2010 döneminde yıllık ortalama %8 artış gösteren Trakya bölgesindeki elektrik tüketiminin önümüzdeki dönemlerde de ekonomik kriz senaryoları haricinde Türkiye ortalamasının üzerinde artması beklenmektedir. Diğer taraftan bölgedeki yoğun sanayi tüketimi sebebiyle ekonominin duraksayacağı veya gerilemeye yaşayacağı dönemlerde elektrik talebinin Türkiye ortalamasından daha yüksek miktarda azalması beklenmektedir.
İl bazında talep gelişimi izlendiğinde Kırklareli ilindeki 2007 yılı sonrasındaki düşüş dikkat çekicidir. Edirne ilindeki düzenli yükselme ise elektrik talebinin GSYİH'ten ziyade nüfus artışı ile daha ilişkili olduğunu göstermektedir. Tekirdağ'da ise elektrik talep artışında GSYİH etkisi nüfustan çok daha fazla olduğu gözlenmektedir.
Elektrik üretim potansiyeli
Trakya bölgesinde elektrik üretimde ithal bağımlılığımızı azaltacak önemli yerli kömür potansiyeli bulunmaktadır. Diğer taraftan bölgedeki pirinç, ayçiçeği, buğday ekimi ve hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklanan biyokütle enerjisi potansiyeli bulunmaktadır. Özellikle Tekirdağ bölgesindeki yüksek rüzgar hızının da lisanssız elektrik üretimi şeklinde ekonomiye kazandırılmasının mümkün olduğu düşünülmektedir.
Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerindeki mevcut lisans almış santrallerin kaynak tipi doğal gaz ve rüzgardır. EÜAŞ'a ait olan Hamitabat santrali haricindekilerin tamamı özel sektöre aittir. Bölgede su kaynaklarından enerji üretimi yapan santral veya lisans başvurusu bulunmamaktadır. İşletmede ve inşa halindeki santrallerin toplam kurulu gücü 4616 MW olup bölgede 4018,5 MW doğal gaz, 596 MW RES ve 0,8 MW biyokütle santral lisansı bulunmaktadır. Bölgede bulunan santrallerden 2264 MW kapasite işletmede, 2412 MW kapasitenin ise inşa halinde yatırımı devam etmekte veya sadece lisansı bulunup henüz inşaatına hiç başlanılmamış durumdadır. Ağustos 2012 itibariyle Trakya bölgesindeki santrallerin toplam kurulu gücü Türkiye'deki elektrik üretim kapasitesinin %4,1'i seviyesindedir.
Yerli kömür
Birincil enerji kaynağı olarak kömür, gerek elektrik üretimi gerekse ısınmada yıllardan beri kullanılmaktadır. Uluslararası kuruluşların yaptıkları tahminlere göre enerji talebinin karşılanması için kömürün önümüzdeki dönemlerde de kullanımı devam edecektir. Kömürden elektrik üretimi yıllardan beri kullanılan bir teknoloji olması sebebiyle birçok üretici tarafından üretim prosesleri çok iyi anlaşılmıştır. Bu sayede, gerek nitelikli işgücü çalıştırma gerekse arızalara hızlı müdahale etme konularında önemli avantaj sağlamaktadır. Kömür, güvenilir ve kesintisiz bir elektrik üretimi sağlar. Dünya üzerindeki kömür rezervleri incelendiğinde diğer önemli kaynaklar olan doğal gaz ve petrole göre daha yayılmış olduğu görülür. Bu durum gerek güvenli arz kaynağına ulaşma noktasında avantaj sağlar gerekse kömür fiyatlarının alternatiflerine göre daha düşük volatiliteye sahip olmasına yardım eder.
Kömür santrallerinin yüksek ilk yatırım maliyeti gerektirmesi ve inşasının doğal gaz, hidroelektrik gibi diğer üretim santrallerine göre daha uzun sürmesi ve çevreye daha zararlı olmaları önemli dezavantajları olarak sayılabilir. Kömürle elektrik üretimi yapan santraller esneklikten yoksundurlar ve sürekli olarak baz yük çalışmaları gereklidir. Ayrıca, kömürün taşınmasının diğer fosil yakıt türlerine göre daha zor olmasından dolayı kömür santralleri kömür madeni yakınına, kömürün santrale tedarikinin sağlanabileceği tren yolu veya su derinliği yüksek olan bir limanın yakınına yapılması gerekmektedir. Kömür santrallerinin belki de en önemli eksi yönlerinden bir tanesi çevreye verdikleri zarardır. Bu sebepten dolayı santral yatırımcılarının çevreye verilen zararı azaltması için önemli tutarlarda ek yatırımlar yapmaları gerekmektedir. Santralin zararını önleyecek yatırımlar yapılacak olsa bile kömür santrali yapılmak istenen bölgede önemli sosyal tepkiler oluşmaktadır.
Kömürden elektrik üretim yapan tüm çevrim santrallerinde kömürün yakılması ile elde edilen yüksek basınçlı buharın türbinlenmesi suretiyle elektrik üretimi yapılmaktadır. Kömürle elektrik üretim yapan santrallerde farklı kömür yakma teknolojileri bulunmaktadır. Daha verimli kömür yakma teknolojisi birim kömür başına daha çok enerji elde etmekte ve daha düşük kirliliğe yol açmaktadır. Diğer taraftan düşük verimli teknolojilerin sebep olduğu yüksek seviyedeki kirlilikler de bazı ek önlemlerle azaltılabilmektedir. Kömür kazanlarının bacalarından çıkan ve kirliliğe yol açan partiküllerin, SO2 (sülfürdioksit) ve NOx (azotdioksit) gazlarının yapılan ek yatırımlarla çevreye olan zararları asgariye indirilebilmektedir. Örnek olarak, bacadan çıkan partiküllerin elektrostatik yoğunlaştırıcılar veya filtreler ile, NOx gazlarının kazanın içerisinde kullanılabilecek düşük NOx yakıcılar ya da seçici katalitik veya katalitik olmayan azaltıcılar ile, SO2 gazlarının ise birçok farklı baca gazı arıtma yöntemlerinden birisi kullanılarak azaltılması mümkündür.
Trakya bölgesi kömür ve fosil kaynaklar açısından ülkemizin zengin bölgelerinden bir tanesidir. Bölgede MTA tarafından 1950 yılından beri sondaj çalışmaları devam etmektedir.
Bir kömür rezervinin değerlendirilmesi için yanma teknolojisi, kazan ve türbin tipi seçimi ve santralin genel tasarımı kömürün içeriği, kalitesi, maden yeri, soğutma tipi, vb. birçok konuya dayanmaktadır. Bu özellikler belirlendikten sonra detaylı bir mühendislik çalışması ile uygun sistem seçimi yapılmalıdır.
Rezervi en yüksek olan Çerkezköy sahasında sondajlar 2005 yılında başlamıştır. MTA verilerine göre sahada yapılan sondajlar ile varlığı ve yayılım alanı belirlenmiş olan kömür rezervinin görünür hale getirilmesi ve sahanın geliştirilmesine yönelik sondajlı aramalar devam etmektedir. Söz konusu sahada daha güvenilir veriler elde edilinceye kadar ekonomik fizibilite sonuçlarının güvenilir olmayacağı değerlendirilmektedir.
MTA kaynaklarına göre bölgede toplam 639,9 milyon ton linyit rezervi bulunmaktadır. Söz konusu rezervin 40 yıl süresince kullanılacağı varsayımıyla Trakya bölgesindeki linyitlerden toplam 2155 MW kurulu gücünde elektrik santralleri kurulabilir. Bölgedeki en büyük santral potansiyeli Çerkezköy sahasında bulunmaktadır. Bu sahada MTA sondajları devam etmektedir. Sondajların tamamlanması ile birlikte daha kesin bilgiler elde edilebilecektir.
Bölgedeki santrallerin 6-8 yıl arasında faaliyete geçebilmesi mümkündür. TEİAŞ tahminlerine göre 2020 yılında düşük talep senaryosunda ülkemiz elektrik talebi 398 TWs olarak gerçekleşecektir. Trakya bölgesindeki linyit santrallerinin o tarihe kadar işletmeye açılması ile birlikte Türkiye toplam talebinin %3,5'u karşılanabilecektir. Türkiye'nin bugünkü yaklaşık doğal gaz ithalat fiyatı ile hesaplama yapıldığı zaman bölgedeki linyit santrallerinin ülkemizin doğal gaz ithalat faturasını yıllık yaklaşık 1,7 milyar USD azaltacaktır.
Bölgedeki rezervlerin değerlendirilmesi için gerekli yatırım tutarı 3,1-3,9 milyar USD arasında değişmektedir. Bu değerlere çevresel zararları azaltmak için yapılması gerekli olan yatırımlar da dahil edilmiştir.
Farklı teknolojilerdeki santrallerin birim üretim maliyetleri yaklaşık olarak 104 TL/MWs ile 106 TL/MWs arasında değişmektedir. Kısa dönemli marjinal maliyetler ise 48,1 TL/MWs ile 60,7 TL/MWs arasında değişmektedir. Türkiye'deki mevcut elektrik fiyatları ve ileriki dönemlerdeki beklenen fiyatlar göz önüne alındığında bu maliyetler ile Trakya bölgesindeki linyit rezervlerinin ekonomik olarak değerlendirilmesi mümkün gözükmektedir. Risklerden ve daha sıkı çevresel koşullardan dolayı ilk yatırım maliyetlerinin artması, rodövans bedelleri, kömür sahasına göre kömür maliyetinin değişecek olması, işçilik maliyetlerindeki farklılıklar yukarıdaki hesabı doğrudan etkileyecektir.
Tekirdağ-Saray bölgesindeki linyit sahası 2006 yılında TKİ tarafından ihale edilmiş ve ihaleyi Başat Elektrik Üretim A.Ş. kazanmıştır. İhale karşılığında bölgeye 300 MW kurulu gücünde elektrik üretim santrali yapılması planlanmıştır. 15 Ocak 2009 tarihinde üretim lisansı alan Başat Elektrik Üretim A.Ş.'nin santral bölgesi için ÇED raporu alamamasından dolayı lisansı EPDK tarafından 17 Mart 2010 tarihinde iptal edilmiştir. Bölgede TKİ tarafından tekrardan rodövans usulü ihale yapılması planlanmaktadır.
Bölgedeki kömür rezervinin değerlendirilmesi konusunda ÇED raporu ve çevreye olan zarar konusundaki sosyal tepki en büyük engel olarak görülmektedir. Soma, Yatağan, Kemerköy, Afşin, Elbistan gibi bölgelerde daha önceden kurulan termik santrallerin çevreye verdiği zararlar kömür santrallerine karşı oluşan sosyal tepkilerin en büyük nedenlerinden birisidir. Kömür santrallerinin diğer elektrik üretim santrallerine göre çevreye daha zararlı olduğu doğrudur fakat yukarıda detayları verilen ek temizleme önlemleri ile bu zararlar asgariye indirilebilmektedir.
2000'li yıllara kadar Türkiye'de inşa edilen kömür santralleri konvansiyonel kömür yakma teknolojileri ile yapılmıştır. Bu sebeple bu santrallerin çevreye önemli ölçüde zararı olmuştur. Bu zararların devam etmemesi ve azaltılması için eski termik santrallere rehabilitasyon yatırımları çerçevesinde kurulan baca gazı arıtma tesisi yatırımları ile SO2 emisyonları halk sağlığını tehdit eden seviyenin altına indirilebilmektedir. Son dönemde Afşin Elbistan santralinde yapılan BGD (baca gazı desülfürüzasyon) tesisi buna örnek olarak verilebilir. Çayırhan, Ambarlı, Aliağa ve Hamitabat santrallerinde yapımı tamamlanan rehabilitasyon çalışmaları ile santrallerdeki verim yükseltilmiş ve emisyon miktarları önemli ölçüde azaltılmıştır.
2000'li yıllardan sonra devreye alınan tek yerli linyit santrali Çanakkale'nin Çan ilçesinde bulunan 18 Mart Çan Kömür Santralidir. Bu santral temiz kömür teknolojilerinin kullanımına örnek olarak gösterilebilir. Akışkan yataklı kömür yakma teknolojisi sayesinde Çan santralinde baca gazı arıtma tesisine gerek duyulmaksızın kireçtaşı yardımı ile yanma sırasında SO2 emisyonları mevzuat değerlerinin altına indirilebilmektedir. Santralde kullanılan yeni dönem temiz kömür yakma teknolojisinin aynı zamanda CO2 emisyonlarının azaltılmasına da önemli katkısı bulunmaktadır.
Türkiye'deki Çan harici yerli linyit santrallerinde ortalama CO2 emisyonu değeri 1 kg/kwh iken Çan santralinde bu değer 0,84 kg/kwh seviyesindedir.
Yeni dönemde yapılacak olan yerli linyit santrallerinin çevreye olan zararların azaltılması için alınacak önlemler en az Çan Termik Santrali kadar olacaktır. İlgili çevresel mevzuata göre yeni dönemdeki yerli linyit santrallerinin çevre yatırımları nedeni ile ilk yatırım maliyetleri yükselecektir fakat bununla beraber sera gazı emisyonları konvansiyonel santraller göre önemli miktarda azalacaktır. Trakya bölgesindeki yerli kömürlerin değerlendirilmesi aşamasında söz konusu çevresel yatırımların ve temiz kömür yakma teknolojilerinin kullanılması halinde doğacak sosyal tepkinin azalacağı beklenebilir.
Rüzgâr
Dünya genelinde ve ülkemizde rüzgardan enerji üretim kapasitesi son 5 yılda önemli ölçüde artmıştır ve artmaya devam etmektedir. Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmalarda Trakya bölgesinde Edirne'nin güneyi, Tekirdağ'ın doğusu ve güneyi ile Kırklareli'nin doğusunda rüzgar santrali için uygun alanlar bulunmaktadır. YEGM tarafından belirlenen rüzgar değerlerine göre Edirne ve Kırklareli illerinde rüzgar hızı 5,5-7 m/s, Tekirdağ'da ise 6,5-7 m/s seviyelerindedir. Buradan hareketle bölgede önemli bir rüzgar potansiyeli olduğu değerlendirilmektedir.
Trakya bölgesinde EPDK verilerine göre toplam 584 MW rüzgar kapasitesi lisanslandırılmıştır. Bunlardan 44 MW kapasite işletmede kalanı ise henüz inşa halinde veya inşaata başlanmamıştır. Lisanslı rüzgar üretimi için TEİAŞ tarafından üretime alınacak kapasite belirlenmiş ve bunun için bölgesel bazda kapasite ihaleleri yapılmıştır. Belirlenen mevcut lisansların inşaatının tamamlanması ve faaliyet geçmeleri ile birlikte Trakya bölgesindeki rüzgar potansiyelinin önemli bir kısmı değerlendirilmiş olacaktır.
Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ bölgesindeki rüzgar potansiyelinin lisanssız elektrik üretimi kapsamında da değerlendirilmesi mümkündür. 21 Temmuz 2011 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik Piyasasında Lisanssız Üretim Yönetmeliği'ne göre 500 kW ve altı kurulu güce sahip olacak tesisler lisans alma ve şirket kurma yükümlüğünden muaf tutulmuştur. Lisanssız üretim kapsamında kurulacak enerji üretim şirketlerinin ürettikleri enerji kendi tüketimlerinden mahsup edilerek kalan enerji kaynak bazında belirlenen sabit fiyatlarla bölgedeki dağıtım şirketine satılabilecektir. Özellikle sanayinin yoğun olduğu bölgelerde enerji maliyetlerinin azaltılması için lisanssız elektrik üretimi önemli bir fırsat doğurmuştur. Trakya bölgesi özelinde sanayi tesislerinin yoğun olduğu Çorlu ve Çerkezköy bölgelerinde rüzgardan lisanssız elektrik üretimi kapsamında önemli potansiyel bulunmaktadır.
Bir tesisin üreteceği elektrik enerjisi kurulu gücü ile çalıştığı saatin çarpımı ile elde edilmektedir. 500 kW kurulu gücündeki bir tesis 10 saat çalıştırıldığı zaman 5000 kWs enerji üretebilmektedir. Elektrik santrallerinin yıllık toplam çalışma saatinin bir yıldaki toplam saat sayısına oranına kapasite faktörü denilmektedir. %30 kapasite faktörü olan bir santral bir yılda toplam 8760 x 0,3 = 2628 saat çalışabilmektedir. Bu durumda 500 kW kurulu gücü ve %30 kapasite faktörü olan bir santral bir yılda 500 x 2628 = 1.314.000 kWs enerji üretimi yapabilmektedir. Fakat rüzgardan üretilen enerji bölgesine göre mevsimsel özellik göstermektedir. Üretilen enerji miktarı yaz-kış aylarında ve gece-gündüz saatlerinde önemli farklılık göstermektedir. Trakya bölgesindeki YEGM haritaları incelendiğinde bölgedeki ortalama kapasite faktörünün %30 olarak alınması uygun görülmüştür.
Rüzgardan lisanssız elektrik üretimi her işletme için karlı bir yatırım olmayabilir. Ya da işletmenin mevcut durumunda teknik imkansızlıklar bulunabilir.
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmalar sonucunda Türkiye rüzgar atlası hazırlanmış ve her ildeki rüzgar hızları gösterilmiştir.
YEGM verilerine göre Edirne ilinde güney bölgelerde özellikle Enez ve Keşan ilçelerinde rüzgar santrali potansiyeli daha fazladır. YEGM tarafından yapılan çalışmalara göre Edirne ilinde 694 km2 alan rüzgar santrali yapımına uygundur ve toplam 3.470 MW rüzgar santrali kurulabilir. Bölgedeki santrallerin bağlanacağı trafo merkezi ise Keşan'da bulunmaktadır. RES yatırımının artması ve daha çok rüzgar santralinin sisteme bağlanabilmesi için Enez ilçesine TEİAŞ tarafından trafo merkezi yatırımı yapılması gereklidir.
YEGM verilerine göre Kırklareli ilinde merkezin güneydoğusunda Pınarhisar, Vize ve il merkezi ve kuzeye doğru Kofçaz ilçelerinde rüzgar santrali potansiyeli daha fazladır. YEGM tarafından yapılan çalışmalara göre Kırklareli ilinde 615 km2 alan rüzgar santrali yapımına uygundur ve toplam 3.079 MW rüzgar santrali kurulabilir. Bölgedeki santrallerin bağlanacağı trafo merkezi ise rüzgar hızının nispeten düşük olduğu Lüleburgaz ilçesinde yoğunlaşmıştır. Vize ilçesinde de TEİAŞ'a ait 1 adet trafo merkezi bulunmaktadır. RES yatırımının artması ve daha çok rüzgar santralinin sisteme bağlanabilmesi için Pınarhisar ve Kofçaz ilçelerine TEİAŞ tarafından trafo merkezi yatırımı yapılması gereklidir.
YEGM verilerine göre Tekirdağ ilinde doğu ve batı kısımlarda Malkara, Şarköy, Çerkezköy ve Çorlu ilçelerinde rüzgar santrali potansiyeli daha fazladır. YEGM tarafından yapılan çalışmalara göre Tekirdağ ilinde 925 km2 alan rüzgar santrali yapımına uygundur ve toplam 4.626 MW rüzgar santrali kurulabilir. RES yatırımının artması ve daha çok rüzgar santralinin sisteme bağlanabilmesi için Malkara ve Şarköy ilçelerine TEİAŞ tarafından trafo merkezi yatırımı yapılması gereklidir.
Güneş
ETKB tarafından yapılan duyuruya göre Trakya bölgesinde lisanslı olarak güneş enerjisi santrali yapılması ilk etapta mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte bölgede lisanssız olarak güneş enerjisi tesisi kurmak isteyen yatırımcılar için herhangi bir engel yoktur. YEGM tarafından Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerindeki ortalama radyasyon 1400-1450 kWs-M/yıl olarak tespit edilmiştir. Güneş enerjisinin rüzgara göre daha kararlı yapıda olmasından dolayı şebekeye olan olumsuz etkisi daha azdır. Bu sebeple bir trafo merkezinde rüzgara nazaran daha çok güneş enerjisi bağlanma potansiyeli vardır.
Lisanssız olarak güneş enerjisi yatırımı özellikle kırsal bölgelerde güneş paneli kurulabilecek geniş alanların olduğu durumlarda bölgedeki yatırımcılara fayda sağlayabilecektir. 1 kW güneş paneli yaklaşık olarak 7 m2 alana ihtiyaç duymaktadır. 20 kW güneş paneli ile bir evin ihtiyacı karşılanabilmektedir. Bunun için 140 m2 doğrudan veya dolaylı olarak aydınlanan alana ihtiyaç duyulmaktadır.
Trakya bölgesindeki ortalama radyasyon oranın Türkiye ortalamasına göre düşük olması bölgedeki güneş enerjisi yatırımlarının önündeki en büyük engeldir. Kanun kapsamında verilen yenilenebilir enerji teşvikleri Trakya bölgesindeki güneş enerjisi potansiyelinin değerlendirilmesi için yeterli olmamaktadır. Diğer taraftan güneşlenme oranı Trakya bölgesine göre daha düşük olan Almanya'da (ortalama 1200 kwh-M/yıl) 2012 itibariyle 25.000 MW seviyesinin üzerinde güneş enerjisi santrali bulunmaktadır. Yenilenebilir kaynaklara verilen yüksek teşvikler ile Almanya'da düşük radyasyon oranı ve güneşlenme süresine rağmen yüksek miktarda güneş enerjisi santrali kurulmuştur. Almanya son dönemlerde teşvikleri düşürmüştür. Güneş için Almanya'da Ekim 2012'den itibaren uygulanacak teşvik tarifesi 29 Euro cent/kwh seviyesine kadar çıkabilecektir. Türkiye'de uygulanan baz tarife 13,3 USD cent/kwh seviyesindedir. Almanya'da uygulanan teşvik fiyatları ile karşılaştırma yapıldığında Türkiye'de güneş enerjisi için verilen teşvik tarifesi yaklaşık olarak %20-25 daha ucuz kalmaktadır. Güneş radyasyonu ve güneşlenme süresi Almanya'dan daha iyi olan Trakya bölgesinde güneş enerjisi santralinin ekonomik olabilmesi için verilen teşviklerin Almanya seviyesine yaklaştırılması gerekmektedir. Bir başka deyişle güneş enerjisi teşvik tarifesi %20 seviyesinde artış gösterirse Trakya bölgesinde güneş enerjisi santrali ekonomik hale gelebilecektir.
Petrol ve doğal gaz potansiyeli
Ülkemizdeki petrol ve doğal gaz rezervleri Trakya ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yoğunlaşmıştır. PİGM verilerine göre Türkiye'de 2009 yılı sonu itibariyle açılan toplam kuyuların %17'si Marmara Bölgesinde açılmıştır. Trakya bölgesinde PİGM verilerine göre 356 adet petrol arama kuyusu açılmıştır. Bu kuyulardan Kırklareli ve Tekirdağ'da bulunan 194 tanesinde rezerv tespiti yapılmıştır. Kırklareli'nde 35, Tekirdağ'da 63 tane olmak üzere toplam 98 adet kuyuda üretim yapılmaktadır.
Yerli ve yabancı petrol arama şirketlerinin Trakya bölgesine ilgisi yüksek seviyededir. 2009 yılındaki arama ruhsatları verilerine göre arama ruhsatlarının %69'u TPAO'ya kalan %31'i ise yerli ve yabancı özel şirketlere aittir.
TPAO tarafından verilen rakamlara göre 2010 yılında TPAO'nun yurtiçi ham petrol üretimi 12,7 milyon varil olmuştur. Bu üretimin sadece %1'i Trakya bölgesinden elde edilmiştir. Buradan hareketle bölgedeki rezervlerin henüz tamamının değerlendirilmediği sonucu elde edilebilir. Trakya bölgesinde PİGM'den ruhsat almak suretiyle arama çalışmasına devam eden birçok yerli ve yabancı şirket bulunmaktadır. Fakat, PİGM'in yayımladığı veriler kısıtlı olduğu için mevcut durumda devam eden arama çalışmalarının net istatistikleri verilememektedir.
Trakya bölgesinin yerli doğal gaz üretimine önemli katkısı bulunmaktadır. 2010 yılında TPAO tarafından yapılan 260,7 milyon Sm3 doğal gaz üretiminin %94,7'lik kısmı Trakya bölgesinde gerçekleşmiştir.
Doğal gaz depolama faaliyetleri
Ülkemizdeki birincil enerji tüketiminin önemli bir kısmı doğal gazdan sağlanmaktadır. Türkiye'nin doğal gaz tedarikinde %98 oranında dışa bağımlı yapısı göz önüne alındığında doğal gaz depolamasının ülke için önemi ortaya çıkmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda birçok defa ağır kış koşulları nedeni ile gerek İran gerekse Rusya tarafından ülkemize olan gaz arzı belirli süreliğine durdurulmuştur. Önümüzdeki yıllarda da yine benzer koşullar oluştuğunda gaz arzının kesilmesi riski mevcuttur. Böylesi kriz durumlarında ülke içerisindeki depoların önemi büyüktür.
Doğal gaz depolanması için en uygun alanlar rezervi tükenmiş doğal gaz kuyularıdır. TPAO tarafından 2007 yılında Silivri bölgesinde devreye alınan doğal gaz deposu; 2,6 milyar Sm3 depolama ve günlük 20 milyon Sm3 geri üretim kapasitesine sahiptir. Trakya bölgesindeki mevcut doğal gaz kuyuları içerisindeki gaz rezervinin tükenmesi sonrasında yeni depolar kurulması için uygun olacaktır.
LNG faaliyetleri
Doğal gaz tedarikini çeşitlendirmek amacı ile ülkemizde ilk olarak 1994 yılında Marmara Ereğlisi'nde LNG terminali kurulmuştur. Terminalin görevi baz yük ve ihtiyaç duyulduğunda pik düşürücü olarak ülkeye doğal gaz tedariki sağlamaktır. Cezayir ve Nijerya ile yapılan al ya da öde sözleşmeleri kapsamında ve spot piyasadan tedarik edilen LNG, sıvı halde Marmara Ereğlisi terminaline ulaşmakta ve burada gaz hale çevrilerek ulusal doğal gaz iletim şebekesine verilmektedir. Marmara Ereğlisi terminali BOTAŞ tarafından işletilmektedir. Yine benzer şekilde faaliyet gösteren bir başka LNG terminali ise İzmir'de özel bir şirket tarafından işletilmektedir.
EPDK'ya İzmir ve Adana illerinde LNG faaliyeti için yapılmış olan yeni lisans başvuruları mevcuttur. Doğal gazın önümüzdeki dönemlerde de Türkiye için önemli bir enerji kaynağı olmaya devam etmesi ve boru hatları ile ülkemize gelen doğal gazın birkaç yıl içerisinde yetersiz hale gelmesinden dolayı LNG terminali yatırımları cazip hale gelmeye başlamıştır. Trakya bölgesi de LNG terminali için yatırımcılar tarafından değerlendirilmektedir.
Sonuç Olarak
Trakya bölgesinde Ağustos 2012 itibariyle toplam 4616 MW kurulu gücünde inşa halinde ve işletmede olan lisanslandırılmış elektrik üretim tesisi bulunmaktadır. Bölgedeki elektrik üretim tesislerinin %72'si doğal gaz ile elektrik üretimi yapmaktadır. Kalan tesisler ise rüzgar santrali ve 0,8 MW büyüklüğünde bir adet biyokütle santralidir. Bölgede önemli kömür yatakları bulunmasına rağmen henüz kömür santrali yapılmamıştır.
TEDAŞ verilerine göre Trakya bölgesinin 2010 yılındaki toplam enerji tüketimi 7.902 GWs olarak gerçekleşmiştir.47 Bir başka deyişle Türkiye tüketiminin %4,6'sı Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde gerçekleşmiştir. Bölgedeki elektrik üretimi hakkında resmi yayımlanan bir veri yoktur. Fakat yaklaşık olarak hesaplama yapıldığında 2010 yılında Trakya bölgesinde 15.000 GWs civarı elektrik üretimi gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Bölge mevcut durumda kendi ihtiyacını karşılamakta ve Türkiye'nin diğer bölgeleri ile Bulgaristan ve Yunanistan'a elektrik enerjisi transferi yapmaktadır. İleriki dönemlerde bölgede kurulması beklenen kömür santrallerinin gerek Trakya bölgesi gerekse Türkiye'nin arz güvenliğine önemli katkı sağlaması beklenmektedir. Trakya'nın elektrik enerjisi bağlamında kendi kendine yeten bir bölge olması bölgedeki enerjinin kalitesini yükseltmekte ve kesinti sürelerini de azaltmaktadır.
Önümüzdeki dönemlerde mevcut lisanslı tesislerin devreye girmesi ile birlikte Trakya bölgesi dahilinde elektrik arzının talebin yaklaşık 2 katı olması beklenmektedir. Ayrıca, bölgedeki kömür ve biyoyakıtların değerlendirilmesi elektrik arzında önemli artış sağlayacaktır.
Elektrik üretimi harici diğer enerji kaynakları açısında da Trakya bölgesi ülke ortalamasının üstünde bir potansiyele sahiptir. Doğal gaz, petrol ve yeni dönemde enerji sektörünün gündemine gelen kaya gazı rezervleri açısından Trakya ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri Türkiye'deki en zengin bölgelerdir. Fakat mevcut durumda Trakya bölgesinden elde edilen gerek doğal gaz gerekse petrol Türkiye'nin toplam doğal gaz ve petrol talebinin %1'nden bile aşağıdadır. Bölgede birçok petrol ve doğal gaz arama ruhsatı bulunmaktadır. Bu sahalardan bulunması muhtemel rezervler ile önümüzdeki dönemlerde yerli petrol ve doğal gaz üretiminde artış beklenmektedir
Yapılan analizler sonucunda Trakya bölgesinin enerji görünümü aşağıda verilen şekilde özetlenebilir;
- Bölgenin enerji arzı talebinden çok daha fazladır ve önümüzdeki dönemlerde de bu durumun böyle devam etmesi beklenmektedir.
- Bölgedeki yerli linyit kaynaklarının çevreye olan zararı asgariye indirecek şekilde ekonomiye kazandırılması mümkündür ve bu sayede ithal edilen doğal gaz miktarında bugünkü fiyatlarla yıllık yaklaşık 1,7 milyar USD tasarruf sağlanabilecektir.
- Bölgede bulunan sanayi tesisleri, ticarethaneler, sulama kooperatifleri ve kırsal kesimdeki meskenler için lisanssız olarak rüzgardan elektrik üretim potansiyeli mevcuttur.
- Tarım ve hayvancılığın yoğun yapıldığı kesimlerde lisanslı veya lisanssız olarak biyokütle elektrik üretim tesisi potansiyeli mevcuttur.
- Biyokütle ve lisanssız RES tesisleri ülkenin arz güvenliğine çok büyük katkı sağlamayacak fakat bölgesel kalkınmaya önemli fayda sağlayacaktır.
- Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde belediyelerin kentsel atıkları elektrik enerjisine dönüştürecek tesisleri hızlı bir şekilde devreye alması mümkündür.
Bölgede bulunan elektrik üretim potansiyelini lisanslı veya lisanssız olarak değerlendirmek isteyen yatırımcıların önündeki en büyük sorunlardan bir tanesi fizibilite çalışmalarına temel teşkil edecek güvenilir veri seti olacaktır. Bu kapsamda RES santral yatırımına başlamadan önce rüzgar hızı ve yönüne ilişkin güvenilir verilerin temin edilmesi gereklidir. Biyokütlede ise yakıtın ısıl değeri, emisyon miktarı, yanma prosesi tasarımı ve yakıt lojistiği yatırım öncesi değerlendirilmesi gereken önemli başlıklar arasında sıralanabilir.
Trakya bölgesinde mevcut durumda 2155 MW yerli kömür, 338 MW biyokütle olmak üzere toplamda 2493 MW değerlendirilebilir yerli kaynaktan elektrik üretim kapasitesi bulunmaktadır. Ayrıca, bölgede rüzgar kapasitesi yönünden lisanssız olarak üretim yapacak işletmeciler için oldukça uygun durumdadır.
Bölgedeki yerli kömür rezervlerinin ekonomiye kazandırılması için doğabilecek sosyal tepkilerin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Türkiye'de 2000'li yıllardan sonra bir adet yerli linyit santrali devreye alınmıştır. Çanakkale'nin Çan ilçesinde EÜAŞ'ın işletmeciliğini yaptığı bu santral yeni nesil kömür yakma teknolojileri kullanarak çevreye olan zararını asgariye indirmiştir. Trakya bölgesinde yapılacak olan linyit santralinde de ilgili önlemlerin alındığı takdirde çevreye olan zararının kontrol altına alınmasının mümkün olduğu değerlendirilmektedir.
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü verilerine göre Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde toplam 11.175 MW rüzgar santrali kapasitesi bulunmaktadır. Mevcut durumda bölgedeki lisans verilmiş RES toplamı 596 MW'dır. Bölgedeki RES kapasitesinin daha iyi değerlendirilmesi için yüksek rüzgar kapasiteli lokasyonlara TEİAŞ tarafından trafo merkezi ve iletim hattı yatırımı yapılması gereklidir. Diğer taraftan EPDK mevcut durumda RES lisansı başvurusu kabul etmemektedir. Yeterli trafo merkezi ve iletim hattının yapılması ile EPDK yeni başvuru kabul edebilecek aşamaya gelecektir. Trakya bölgesinde bulunan yerli kömür ve yenilenebilir potansiyelinin değerlendirilmesinin ETKB tarafından belirlenen güvenli, yerli, düşük maliyetli ve çevreye duyarlı enerjinin tedarik edilmesi hedefleri ile son derece uyumlu olduğu değerlendirilmektedir.
|